BİR KİBRİT KUTUSU PEYNİR
Hayat çoğu zaman tercihler
getirir koyar önümüze... Hepimizin bildiği gibi her tercih bir vazgeçiştir bir
anlamda.... Yemeyi bedenin bir ihtiyacını gidermenin ötesinde mutluluk kaynağı
olarak duyumsayıp damak zevkini mutluluğun bir yolu olarak benimseyenler için
ise bu tercihler ve vazgeçişler arasındaki duygusal med-cezir hali son derece
yıpratıcı süreçleri de beraberinde getirir.
Gününü, sabah kahvaltısıyla
başlayıp gecenin geç saatlerini ertesi sabahın ilk ışıklarıyla kavuşturana dolu
dolu yaşayanlar için her yemek bir serüven, her tat dille başlayıp beyine
uzanan ve sonrasında tüm vücudu sarıp sarmalayan tutkulu bir yolculuktur
adeta...
Bu yolculuk çoğu zaman insanın
güzel anılar ve güzel insanlar biriktirmesini sağlar ve hayatın anlamını an be
an artırır.
Ne var ki duygusal anlamda
böylesine romantik ve zarif gelişen süreç, vücudun biyokimyasal macerasına aynı
şekilde yansımayabilir. Örneğin, tüm bu güzellikler kalpten süzülen birer şiir
dizesinde dile gelebilirken, aynı insanın beden sağlığına vücut kitle
indeksi, bel çevresi ölçümü ve giderek artan vücut ağırlığı olarak kayıtlara
yansır.
Bir süre bu can sıkıcı konu
önce görmezden gelinip sonra da inatlaşmak suretiyle çözüm bulma yollarından
kaçma çabaları sergilense de mukadder sonuç kaçınılmazdır ve hangi polikliniğe
giderseniz gidin gösterecekleri adres bellidir, bir diyetisyenle görüşüp
kontrolüne girmemiz önerilecektir. Kilo kontrolü olarak ifade edilen kilo
verme, kilo alma ve ideal kilonun korunması konusunda artık sizleri diyetisyenlere
emanet edeceklerdir.
Normalde her fırsatta doktora
görünmeyi seven bir toplum olmamıza rağmen en gencimizden en yaşlımıza
diyetisyen denince akla gelen o ilk cümleler sırayla hem ruhumuza, hem de
beynimize alıcı kuşlar gibi saldırıya geçer de geçer... Yanılmadınız. Bizlere
sanki hislerimize önem veriyorlarmış ta bize göre çözümler bulacaklarmış gibi
hayatımızın bir günü sorulur. Sonra ise sabahtan başlayarak damak zevkimize ket
vuracak o komutla birbiri ardına sıralanır. Sabahların narin sultanı kahvaltı
soframıza ilk gölge düşer o meşhur ve haşin "bir kibrit kutusu peynir,
biraz salatalık, birkaç zeytin" cümlesiyle... "La havle" diyerek
daha ilk andan isyan ve itiraz etmeme çabası gösterilir ama soğanın büyüğü
heybeden öğle öğününüzün planlamasında çıkar...
Nedense Türklere gıcık her
şeyde olduğu gibi öğle yemeğinin karizmatik kâbusu Brüksel lahanası çıkar
karşımıza bu sefer de... Evet, Brüksel lahanası adı verilen garibanla devam
eder diyetisyenle sessiz ve derinden ilerleyen ruh çekişmemiz...
Damak zevki denilen o zarif ve
estetik duygusuna peşine takılıp kalan hepiniz gibi bu satırların yazarı olarak
benim ruhsal ve zihinsel maceram da bu minvalde devam ediyordu... Ta ki
bedensel ağırlığım fizyolojimi de kontrolü altına alıp bütün gün uyumaya mahkûm
olup dengeli ve sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanmam neredeyse hayati önem
edene kadar... Aslında o zaman diliminde bile damak zevkini, yaşamımın ilk
önceliğim olarak belirlemekten geri kalmamıştım. Bana sağlıklı beslenme koçluğu
yapan iki güzel insana bile ilk sorum sabahları almam gereken öğünde çikolatalı shake içip içemeyeceğimi sordum. Öyle ya, her gece bir paket en
güzel marka çikolatayı yiyen biriydim... Daha doğrusu gecenin bir kör saatinde
elim ayağım titremeye başladığında çikolata aranıyordum. Neyse ki Herbalife ürünleri arasında vanilyalı ve fındıklı shake karışımlarının yanı sıra çikolatalı shake çeşidi de mevcuttu.
Ne mutlu bana ki o iki değerli
güzel dostumun önerdiği lezzetli ve sağlıklı beslenme biçimi beni sağlığıma
kavuşmama, fizyolojik anlamda tüm olumsuz biyokimyasal parametrelerin
iyileşmesine ve hepsinden önemlisi fiziksel olarak zinde bir bünyeyle tanışmama
vesile oldu... Adeta hapse girmiş de sonradan suçsuzluğum kanıtlanınca serbest
bırakılmışım gibi hissettim kendimi...
Marifet iltifata tabidir
sözünde haklılık payı bulunduğunu düşünen bir kişi olarak, öncelikle beni
böylesi mutlu zindeliğe yelken açmamı sağlayan Herbalife Beslenme Ürünleriyle
tanıştıran o iki zarif ve güzel insan, Sağlıklı Beslenme Koçlarım Sayın Hüseyin Pamuk ile kıymetli eşi Cemile Pamuk Hanımefendiye teşekkür etmeyi borç
biliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder